Necip Fazıl Kısakürek( 1905 - 1983 )
İstanbul'da doğdu. İlk ve orta tahsilini İstanbul'da yaptı. Bahriye Mektebi'nde, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde okudu. Milli Eğitim Bakanlığı'nca Paris'e gönderildi. Sorbonne Üniversitesi'nde başladığı tahsilini tamamlamadan yurda döndü. İstanbul ve Ankara'da bankalarda çalıştı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde, Devlet Konservatuvarı'nda, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretmenlik, çeşitli gazetelerde fıkra yazarlığı yaptı. Ağaç ve Büyük Doğu adlı dergileri çıkardı. Daha sonra siyasi ve dini ağırlıklı yazılarını yazmaya ölümüne kadar devam etti. 25 Mayıs 1983'te İstanbul'da öldü.
İlk şiiri 1923 yılında Yeni Mecmua'da çıktı. Şiirlerini hece vezniyle yazan Necip Fazıl, oturmuş,, kusursuz, bir dil ve sağlam bir tekniğe sahiptir. İç ahenge önem vermiş, mısraa ışık veren çarpıcı kelimeleri seçmede ve yerleştirmede başarılı olmuştur. Ufku geniş, şiiri derin ve renklidir. Mistik ve felsefi şiirlerinde, insanın evrendeki yerini, iç alemin gizli duygu ve ihtiraslarını, madde ve ruh meselelerini ele almıştır. Son şiirlerinde ölüm düşüncesine ve Allah kavramına, hem felsefi hem İslami düşünce açısından yeni ve değişik boyutlar getirmiştir.
Şiir kitapları: Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar (1928), Ben ve Ötesi (1932), Sonsuzluk Kervanı (1955), Çile (1962), Şiirlerim (1969)
Cahit Sıtkı Tarancı( 1910 - 1956 )
Diyarbakır'da doğdu, İlk öğrenimini aynı şehirde yaptı. Orta öğrenimi için İstanbul'a gönderilerek, Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne yazıldı. Burada dört yıl okuduktan sonra Galatasaray Lisesi'ne geçti. Mülkiye Mektebi'ne girdi. Buradaki öğrenimini tamamlamadan paris'e gitti. İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü. Anadolu Ajansı ve Çalışma Bakanlığı'nda çevirmen olarak çalıştı. 1954'te ağır bir hastalığa yakalandı. Türkiye'de tedavisi sonuç vermeyince Viyana'ya götürüldü. 13 Ekim 1956'da orada bir hastanede öldü. Ankara'da toprağa verildi.
"Sanat için sanat" ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
Şiir kitapları: Ömrümde Sükut (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957)
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt Rüşdiyeleri'nde, Vefa, Kerkük ve Antalya Sultanileri'nde öğrenim gördü. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu.
Erzurum, Konya ve Ankara Liseleri'yle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı.
Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.
Eserleri
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943),
Yaz Yağmuru (1955),
Hikâyeler (Kitaplaşmayan iki hikâyesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983).
Fazıl Hüsnü Dağlarca
( 1914 - )
( 1914 - )
İstanbul'da doğdu. Harp Okulu'nu bitirdi. On beş yıl görev yaptıktan sonra ordudan ayrıldı. Çalışma Bakanlığı'nda iş müfettişliği yaptı.
Dağlarca, kendisinin konularına göre 'ayrı yaklaşımlar', 'bağımsızlık savaşı', 'toplum', 'karşı duvar dergileri', 'yeryüzü', 'uzay', 'çocuklarda' diye yedi bölüme ayırdığı yapıtlarında şunları dile getirir: Çocuk duygularından, çevresinden başlayarak evrene ve tanrıya kadar uzanan duyarlık, toplumsal boyutlu duygu ve düşünceler, sömürgenliğe karşı yeryüzü yurttaşlığı, destansı söyleyişli ulusal duyarlık ve övünç, çocuklarla ilgili temalar... Bütün bu yeni bakış, arayış ve deyişlerle; değişik duyarlığı ve içtenliğiyle adını 'Yirminci Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi'nin doruğuna yazdıracak olan Dağlarca, özgün ve ölümsüz bir şair olarak yaşayacaktır.
Ahmet Muhip Dıranas
(1909 - 1980 )
(1909 - 1980 )
1909 yılında Sinop'un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Ankara Hukuk Fakültesi'yle İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Anadolu Ajansı, Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatroları Edebi Kurul başkanlığı yaptı. 21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Bir kadına adını taşıyan ilk şiiri Muhip Atalay imzası ile 15 Eylül 1926'de Milli Mecmua'da yayımlandı. Bir süre aynı imza ile şiirleri çıktı. Sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı. 1964'ten sonra şiirleri yalnız Hisar dergisinde çıktı. Bütün şiirlerini hece vezni ile ve kafiyeli olarak yazdı. Hece vezininin alışılmış kalıplarını sarsarak bu vezne yeni bir tad ve tazelik verdi. Kendine mahsus bir dili, duygu ve özü vardır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı.
1960'larda Şiirimiz
1960'larda dünyanın dörtbir yanında oluşagelen gençlik hareketleri, 1968 Mayısında, özellikle Avrupa (Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere...) ve ABD üniversitelerinde öğrenci eylemlerine dönüşür.
ABD'de, öğrencilerin bu hareketindeki çıkışlarının kaynağında iki temel etki vardır: Vietnam Savaşı ve siyah özgürlük hareketi. Avrupa'daki dalgalanma ise, "düşgücünün zaferi" olarak nitelendiriliyordu.
1960'ların gençlik hareketi başkaldırı, devrim düşüncesiyle birlikte Batı'nın, "soğuk savaş" sonrasında, 1960'larda yeniden eleştirisini getirmiştir.
"Devrimci değişimin dinamikleri", "devrimci örgütlenme", "yeni sol hareketin yönelimi" her ülkenin tarihsel konumu/bağları dolayımında gündeme geliyor; 'öğrenci-gençlik'in devrimci hareket içindeki yeri/konumu/etkinliği ön plana çıkıyordu.. Hareketin yayğınlığı giderek Avrupa'nın bazı ülkelerinde (örneğin Fransa'da, Almanya ve İtalya'da) kitlesel güce dönüşür. 1968 öğrenci ayaklanması, müttefiklerini (işçileri) bularak etkin bir güce dönüşür. "İyimserlikle doluyuz, gelecek biziz" düşüncesi yaygın bir söylemdir artık.
Dünyada bu dalgalanma yaşanırken, 27 Mayıs 1960 ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturur. Askeri bir darbe ile Demokrat Parti iktidarına son verilir. Özgürlük ortamına yönelişte öğrenci-gençlik hareketinin etkinliği yadsınamaz.
Gelinen ortam düşün/yazın alanımızda da yeni bir dönemi başlatır. Özellikle '60'ların ikinci yarısından sonra düşün/sanat alanındaki etkinlikler belirgince ön plana çıkar.
Demokratik ortamın sağlanması; çevirilerin yaygınlığı yayın yaşamına bir canlılık getiri. Dömokratik güçlerin belirle bir platformda buluşması, örgütlenmesi giderek kitlelerle bağ kurma, bunlara ulaşma yollarını açar.
Kültür/sanat alanında toplumsallaşma süreci yaşanır. Sanatın işlevi, sanatçının konumu, devrimci sanat, sanat-toplum, sanat-politika ilişkisi gibi kavramlar da tartışma gündeminde yer alır.
Yazın ortamımızdaki canlılık şiirde şu açılımlarda varlığını sürdürmektedir: 1940 Kuşağı şairleri/şiirin oylumunu bulmaktadır. Garip uzanımında bir şiir anlayışı/sürdürücüleri poetik yolculuklarını sürdüredururlar. "II. Yeni"nin etkinliği gündemdedir..Özgürlük ortamı Nâzım Hikmet'in şiirinin tanınması, Ahmed Arif'in ortaya çıkmasını sağlar. Bir de; kendilerini öğrenci-gençlik hareketi içinde bulan, giderek de dergiler/yayın organları çevresinde kümelenen, bir süre sonra da "kuşak" olarak varlıklarından söz ettirebilecek şairler topluluğunun ayak sesleri gelmektedir.
Değişim, Dönem, Evrim, Alan 67, Yeni Gerçek, Ataç, Şiir Saatı, Yordam, Dvinim, Yelken, Ant, Yön,Halkın Dostları, Türk Solu...Onların buluştukları, şiirlerini yayımlayıp, düşüncelerini ilettikleri dergilerdir.
Yelken (1957-1980) dergisi çevresinde toplanan bir grup şair ilk şiirlerini burada yayımlarlar. Derginin toplumcu gerçekçi çizgisi onların çıkışlarında da etkili olur.
Turgay Gönenç (1939), Afşar Timuçin (1939), Eray Canberk (1940), Aydın Hatipoğlu (1940), Nurer Uğurlu (1940), Egemen Berköz (1941), Ataol Behramoğlu (1942), Süreyya Berfe (1943), Sennur Sezer (1943), Güven Turan (1943), Özkan Mert (1944), İsmet Özel (1944)...
Çıkış noktaları toplumsal ortamın gerçekliğidir; tepkinin, oluşumun şiirini yazıyordurlar. Bu, bir tür, tarihsel misyondur. Hatta, 1940 Kuşağı'nın bile üstlenemediği bir misyonu üstlenirler: kitlelerle daha yakın, sıcak, etkin bir bağ kurarlar. Şiir alanlara inmiştir. Kısa sürede bir dönüşüm yaşanır.
Ataol Behramoğlu ,Alan 67 dergisinde yer alan yazısında, bir tür çıkışlarının amacını dile getirererek şunları söyler: "Eğer yazıyorsak, hayatımızdan söz etmek için yapıyoruz bunu. Hayatımız bir düş, bir sanrı değilse de, onu doğa ötesi güçler değil de gerçekler belirliyorsa, tek bir edebiyat yönteminin sözü edilebilir bugün 'Gerçekçilik'. Birinci ilke budur."(6)
1960 Kuşağı şiiri, varoluşunu bununla kanıtlayarak, şiirimizde iz bırakmıştır.
Bu kuşağın çıkış noktasının bir başka önemli boyutu da, 'ulusallık'tır. Oluşan 'gerçekçilik' anlayışını bunun üzerine kurmayı amaçlarlar.
1960 Kuşağı, dünyayı değiştirmek için yola çıkan bir kuşaktır. Şiirinin mecrası da bu kanalda gelişir. Toplumcu sanat anlayışını savunurlar.
1960'lar edebiyatımızda yenileşme/özgürleşme dönemidir. Dönemin bu atılımcı kuşağı şiirde dil>imge>biçim yönünden yenilikçi bir yapı kurmaya çalışır. Tümüyle reddedici değildirler. Yeni bir kimlik oluştururken, şiirin düşünce boyutunu göz ardı etmeden senteze varmayı amaçlarlar. Dış dünya ile yakın ilgilidirler; çeviriler, bilimsel düşüncenin kaynaklarına yöneliş poetikalarını zenginleştirir.
Bu kuşakla birlikte yeni bir edebiyatçı tipi çıkar ortaya: alanlara inen, halkın arasına karışan, toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapan, soran/sorgulayan, bunları da yazdıklarıyla yansıtan...
Octavio Paz'ın deyimiyle; gençlik hareketi, din ve devrim, eros ve ütopya arasında gidip" gelen bu kuşak; devrim düşüncesini, özgürlük-demokrasi-eşitlik-emek...gibi kavramları gündeme getirir. Demokratik ortamın oluşmasında, nisbi de olsa, etkindir. Örgütlenme, siyasal bilinçlenme sürecinin yoğunluğu onların duyarlık alanlarını etkiler...
Bu dönemde ürünler veren, "II. Yeni" etkilerinden geçerek poetikalarını oluşturmaya çalışan şairler ise şunlardır: Kemal Özer (1935), Hilmi Yavuz (1936), Özdemir İnce (1936). Kuşağın diğer şairleri : Ruşen Hakkı (1936), Kemal Burkay (1937), Metin Demirtaş (1938), Metin Altıok (1941-1993), Mehmet Taner (1946), Nihat Behram (1946)...
1960 Kuşağı şiirinin çıkış/etki-tepki kaynağı salt "II. Yeni" değildir, kuşkusuz. Geleneksel Türk şiiridir ana kaynak. Divan, halk şiirinin yanı sıra modern şiir geleneğinin öncü şairleridir: Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Ahmet muhip Dıranas, Fazıl Hsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Attila İlhan, Ahmed Arif... Öte yanıyla da Batı şiiri...
1960'ların özgürleşme ortamında varolan; birikimi/sesiyle bugüne ulaşan 1960 Kuşağı şiiri/şairleri çağdaş Türk şiirinin oluşumunda önemli bir dönemeçtir. Yazın ve düşün yaşamımıza yenilikler getirmiş, yaşam-şiir-toplum ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır...
1970'lerden '90'lara uzanan süreç, çağdaş Türk şiirinin oluşum çizgisinde farklı eğilimleri, farklı yönelimleri ortaya çıkardı. Ama bu süreçte yeni bir şiir kuşağının oluşumundan söz etmek mümkün değil. 1970'lerde ilk ürünlerini veren şairlerin , daha çok , 1940 ve 1960 Kuşağı şairlerinden etkilendikleri gözlenir. Ara dönemde ürünlerini verenler : Abdulkadir Bulut(1943-1985), Ali Rıza Ertan (1944-1979), Ahmet Telli(1946), Hüseyin Yurttaş (1946), İsmail Uyarolu (1948) bir bakıma da '70'li yılların şiirinin öncüleriydiler. Bunları şu şairler izledi: Ahmet Ada (1947), Ebubekir Eroğlu (1950), Mustafa Irgat (1950-1995), Barış Pirhasan (1951), İzzet Yasar (1951), Erdal Alova (1952), Enis Batur (1952), Erol Çankaya (1952), Veysel Çolak (1954).
1970'lerin sonralarına doğru farklı bir çizgide, adeta, yeni bir çıkış arayışını sezdiren şairlerin ürünlerinin ardı ardına dergilerde yayımlandığını, kitaplarını çıkardıklarını gözleriz. 1970'lerin siyasal ve toplumsal devinimi şiirin oluşumuna yansımıştır.
Ozan Telli(1950), Tarık Günersel (1953), Yaşar Miraç (1953), Tuğrul Tanyol (1953), Adnan Yücel (1953), Ali Cengizkan (1954), Hüseyin Ferhad (1954), Murathan mungan (1955), Hüseyin Haydar (1956), Turgay Fişekçi (1956), Adnan Özer (1957), Ahmet Erhan (1958), Haydar Ergülen (1956), Sina Akyol (1950), Gültekin Emre (1951)...
1980'lerde dergiler şiirin gelişme düzeyindense, niceliksel sınırlarını genişletti diyebiliriz. Giderek de dergiler eksenindeki kümeleşmelerle şiirler/şairler hakkında adlandırılmalara yönelindi. "Yeni Türkü", "Yeni Bütün" nitelendirmeleri de bu etkilerden doğdu. "Yeni şiir" arayışından ise, daha çok 'yeni söylem'lerin içi boşaltılarak şiir yazılmaya başlanıldı diyebiliriz. Popüler kültürün etkisi, 12 Eylül'le yaşanılan çözülme, yozlaşma şiirin de gelişme kanallarını tıkadı. Bu süreci bir arayış dönemi olarak nitelendirmek daha doğru gibime geliyor. Deyim yerindeyse 'şiir enflasyonu' yaşanılan bir süreç...
Dönemin şairlerine gelince: Metin Cengiz (1953), Şükrü Erbaş (1953), Abdülkadir Budak (1952), Şavkar Altınel (1954), Oğuzhan Akay (1955), Roni Margulies (1955), Süha Tuğtepe (1956), Suat Vardal (1957), Orhan Alkaya (1958), Mehmet Yaşın (1958), Akif Kurtuluş (1959), Seyhan Erözçelik (1962), Sami Baydar (1962), Ali Asker Barut (1962) Hakan Savlı (1964), Küçük İskender (1964), Sunay Akın (1962), Akgün Akova (1962), Metin Celal (1961), Turgay Kantürk (1961), Altay Öktem (1964), Turgay Nar (1961), Sefa Kaplan (1956), Vural Bahadır Bayrıl (1962), Gülsüm Akyüz (1949), Ayten Mutlu (1952), Oya Uysal (1952), Arife Kalender Önel (1954), Yelda Karataş (1954), Leyla Şahin (1954), Lale Müldür (1956), Neşe Yaşın (1959), Günseli İnal (1947), Zerrin Taşpınar (1947), Zeynep Uzunbay (1962)...
Çağdaş Türk şiirinin oluşumunda bugün gelinen çizgi; geleneksel yapının kırılarak, farklı şiir anlayışlarının birarada yeni bir oluşumu gerçekleştirdikleridir diyebiliriz. Kuşak kavramı artık etkinliğini yitirmiştir. Son dönem şiirimiz kuşak kavramıyla değil de, daha çok şairlerin poetik tavırları/söylemleriyle anlamlandırılır oldu. Kuşkusuz çıkış noktası, besleyici kaynak eskiye oranla daha zengişleşen bir debi oluşturmuştur. Günümüz Türk şiirini dönemler/akımlar/kuşaklar ekseninde bakarak değerlendirmenin gene de en sağlıklı çıkış yolu olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, 1980 sonrası şiirimiz de, diğer türlerdeki gelişmeler/oluşumlar gibi, aydınlanma düşüncesinin 1960'lardan sonra aldığı ivmenin ekseninde değerlendirilmesi gerektiğinden yanayım.
Hiç yorum yok: