Bir yazıyı şekil, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütününe metin adı verilir. Diğer bir ifadeyle metin, iletişim kurmak için oluşturulan cümleler topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla ifade eder.
Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir. Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak ortaya konmasıdır. Sözcükler seslerden, cümleler sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur.
Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu, amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli kurallardan biridir.
Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır.
Bir yapboz oluşturmak için parçaların birbirine bağlanmasına gereksinim duyulması gibi bir metin oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de işlenen görüş ve duyguların birbirini destekleyecek paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması gerekir. Örnek olarak olayın işlendiği metinlerde paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar, metnin anlaşılması güçleşir.
Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi, özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay (öyküleme), betimleme paragraflarından; düşünce yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama, karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır.
Örnek-1
Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız, halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz.
Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır.
Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır. Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla, Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir. Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır: Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz, soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde yaşatmaktadır.
Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir andaç, bir nişandır. Çocuk doğduğunda, düğün yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir. Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar”
Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar, halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir.
Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar verilmektedir. Bizim memleketimizde ise halkımızın gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi, modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda yemyeşil olacaktır.
Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir.
Örnek-2
Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu bir havada kör topal yola devam ederler.
Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte verilmiştir.
Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler bulmaya çalışır, sulh olursa onları affedebileceğini hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı? Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı:
- Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı… Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler. Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi kendine.
- Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân, tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın? Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden, uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti… Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam olsun…
Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur. Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık sevgisine sahip olduğunu göstermektir.
Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten kurtulur.
Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu yükten kurtulmasını anlatmıştır.
Örnek-3
Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine geçmektedir.
Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz. Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını karıştırmak ister.
Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak, iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek. Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş sıkıntıları karşılayacaktır.
Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur. Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı?
Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır. Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim.
I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek ele alacağı konuyu ortaya koymuştur.
II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu vurgulamıştır.
III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler vermiştir.
IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar, hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel şekilde tamamlaması gerektiğini, bir eser ortaya koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir.
Hiç yorum yok: